Aracı duvara çarpmış gibi aniden durdu. Bu etkiyi azaltmak için alınan tüm önlemlere rağmen kabinden fırlayacak gibi olmuştu. Bu beklediği bir olaydı ve birkaç defa yaşamıştı ama yine de öncesinde bir tedirginlik yaşamış ve durma anında acıyı tüm bedeninde hissetmişti. Bu ilk sıçraması değildi ama hala alışamamıştı kalkışa ve varışa. Şoku atlattıktan sonra neler olduğunu ve yapılan hesaplamaların ne kadar gerçekçi olduğunu anlayabilmek için bedenini çepeçevre saran koruyucu kabinin kilidini açtı. Derin bir soluk aldı. Sanki ölümden dönmüştü. Kendisine öğretilen hareketleri birkaç defa tekrarladıktan sonra kendisini komuta kabinine götürecek kısa koridora yöneldi.

Derin Uzay Araştırmaları Birimi Kaptanı F.D.Ritelmy hemen karşısında, kontrol panelinin üzerinde bulunan devasa ekrana baktı. Çevresinde kocaman karanlık bir uzay boşluğu vardı yalnızca. Göz kırpan yıldızlar o kadar uzak görünüyordu ki. Nerede olduğunu anlamaya çalıştı bir süre ve monitörlerinden hedefinde olan sarı yıldızı arandı. Ekranda bir küçük kırmızı nokta yakaladı alıcıları, aradığı yıldızı bulmuştu ve oldukça uzaktaydı. Çok uzun mesafeleri birkaç saniyede aşan Mekan sıçraması hesaplamaları günden güne ilerleme sağlasa da hala isabet oranı düşüktü. Birkaç saniye sürecek bir operasyon için haftalar süren titiz çalışmalar gerekiyordu. Bu konudaki gelişmeler yavaş ilerliyordu ve yakın bir gelecekte büyük ilerlemeler sağlayacak gibi değillerdi.

Hafif sağına döndü.  Kenarda duran klavyeye uzandı ve hesaplamalara başladı. İşini tamamladığında diğerlerinden daha büyük olan yeşil butona bastı. Yıldızlar arası boşlukta kısa sayılabilecek birkaç ışık saatiyle ölçülebilecek mesafeleri aşmak için kullandıkları eski moda motorları ateşledi. Hızlı hareketlerle komuta odasındaki geniş koltuğuna oturdu.

Bir zamandır hareketsiz duran uzay aracı hafif silkelendi ve ağır ama hissedilir bir ivmeyle harekete geçti. Adamın gözleri tekrar karşısındaki ekrana kaydı. Manzara değişmiyordu. Üzerinde hissettiği basınç, harekete geçtiklerini ve belli bir ivmeyle hızlandıklarını belli ediyordu. Uzun sayılabilecek zamanı vardı ve gözlerini kapadı düşüncelere daldı. 

Gezegeninde, bilim adamları, aydınlar ve politikacılar tarafından uzun zaman tartışılmıştı yaptıkları işin ne kadar dürüst ve adil olduğu. Ana sorun şuydu; Gelişme için doğal seleksiyon mu yoksa yapay ilerlemeler mi tercih edilmeliydi? Tespit ettikleri üzerinde canlı olan gezegenleri kendi hallerine mi bırakmalıydılar yoksa küçük dokunuşlarda bulunup ilerlemelerini hızlandırmaları mı gerekiyordu. Tutucu kesim, kesinlikle müdahalede bulunmamaları gerektiğini söylüyordu. Her gezegen her uygarlık bir şekilde kendi doğrularını bulmalılar ve kendi çizgilerini çizmeliydiler. Karşı gurup ise her toplumun gelişme, ilerleme hakkına sahip olduğunu ve bu desteği vermeleri gerektiğini söylüyorlardı. Yapacağımız destekler, başyapıtını hazırlayan ressamın resmi üzerindeki minik fırça darbeleri olacak demişlerdi. Bir sonuca varmada asıl belirleyici olan, uygarlıklarının refah düzeyi ve bu refahın sonucunda günden güne ağırlaşan durağanlıktı. Yönetim erki, aşılama dedikleri yöntemin yapılması ama seçilecek toplumların uzun araştırmalarla belirlenmesini kararlaştırmıştı.

Proje için üzerinde yaşam izleri olabilecek yıldız sistemleri araştırılmıştı. Ardından “Nokta” adı verilen gemiler bu küçük evrimsel dokunuşlar için hazırlanmıştı. İçinde bulunduğuysa toplam yirmi tane üretilen araçların dokuzuncusuydu. Nokta’lar, temel gereksinimleri karşılayacak büyüklükte üretilmişlerdi. Küçük, sade ve ileri teknoloji ile donatılmışlardı. Yakından başlayarak içinde bulundukları spiral kollu galaksinin hayat olasılığı olan tüm gezegenlerine gönderiliyordu. Kendi payına da dördüncü kolun dış katmanlarında bulunan sarı yıldız düşmüştü.

Önce hızlanmasını sonra yavaşlamasını bekledi küçük Nokta-09 un. Gözlerini açtığında karşısındaki ekranda kocaman küre parmaklarını uzatsa dokunabileceği bir yerdeymiş gibi duruyordu. Gemisini uygun ve düşük yörüngeye yerleştirmişti. Bakışları görüntüde dolandı bir süre. Gözlerinin odaklandığı yerde küçük bir yer vardı ve aradıkları kriterlere uyuyordu. Birkaç saniye sonra uygun olacağını düşündüğü yer görüş sahasının dışına çıkmıştı. Yaklaşık bir saat sonra tekrar üzerinden geçeceğini hesaplamıştı ve diğer seçenekleri gözardı etmemek için gezegenin yüzeyini taramaya devam etti.

Kaç tur attığını bilmiyordu boz renkli gezegenin üzerinde. Aslında fazla zamanı da yoktu. Planlanan sürede işlerini tamamlayıp varış noktasına geri dönmek zorundaydı. Onu buraya gönderen sistem geri alacaktı. Geri sıçramanın olabilmesi için hedeflenen zamandan önce orada ilk vardığı noktada olmalıydı. Bu nedenle hayat olabilecek yerleri bilgisayarında oluşan ve her turla daha netleşen haritada işaretledi. Gözleri gezegenin üzerinde parmakları klavyedeydi. İnce uzun parmakları adeta her tuşu hissederek çalışıyordu.  Geri sayım sayacına baktı, süresi gitgide azalıyordu. Yine de yeteri kadar zamanı vardı ve henüz panik yapmasını gerektirecek durum yoktu.

Sistemin bakışlarına odaklandığı belliydi. Kamera gözlerini izliyor bakışları nereye yönelirse oraya odaklanıyordu. İnce oldukça uzun parmakları basit klavyenin üzerinde dolandı ve ortada duran geniş tuşa hafifçe dokundu. Ekranda görülen noktadaki görüntü büyüdü. Bir tırnak ucu kadar olan nokta büyüdü ve bir anda tüm renkli ve ışıklı alanı kapladı. Birkaç saniye içerisinde bulanık olan resim en ince ayrıntıyı gösterecek kadar netleşmişti. Belli belirsiz dönmekte olan kürede bir yer daha net görünmeye başladı. Bir daha bastı ve bir daha. Her tuşa bastığında görüntü on katı büyüyordu.

            Birkaç saniye daha geçti sessizce, Kaptan Ritelmi, yerinden doğruldu. Bir dal gibi ince ve uzun olan kişi gemisinin kumanda güvertesinde dikiliyordu. Önünde duran görüntüyü inceledi. Gözlerinin dolaştığı her yerde, bakışlarının odaklandığı kırmızı nokta,gözleriyle eşgüdümlü, ekranda var olan renkler arasında dolaşmaya devam ediyordu. İzlediği gezegende su alanları oldukça azdı. O nedenle seçtiği üç noktada deniz veya göl diyebilecekleri bölgelerin kıyısındaydı. Kamera yakınlaştıkça mavi rengi, kahverengiye çalan yeşil ve boz renkle ayıran ana hatlar belli olmaya başlamıştı. Özellikle mavilerin bitip yeşillerin başladığı yerleri iyice araştırmaya başladı. Mavinin derin bir girinti yaptığı yerlerden birinde bir kere daha bastı klavyenin tuşuna. Nokta büyümeye başladı, önce bulanık bir görüntü kapladı ekranı ardından netleşti. O zaman karaların içerisine uzanan mavinin dibinde bir yeri keşfettiğini düşündü. Klavyeye bir kere daha bastığında tepeleri ve ovaları görebiliyordu.

            Kendisini neyin beklediğini düşünmeye başladı. Dönen araçların bazıları ilkel denilebilecek gezegenlere varmışlardı. Bakteri türünde yaşam olanlarda vardı amfibien aşamasında olanlarda. Öyle hazır denilebilecek bir yaşama ulaşamamışlardı. En iyimser olanlardan biri omurgalı ve memeli hayvan evresinde olan bir gezegene ulaşmıştı. Bunun nedeniyse çok basitti. Galaksinin merkezinde yaşlı yıldızlar vardı ve kollara doğru açıldıkça daha genç sayılabilecek yıldızlar bulunuyordu. Yine de giden görevliler aşılamalarını yapmışlar evrime olumlu katkılarda bulunmuşlardı.

            Kaptan, Nokta-09’un yörüngesini biraz daha alçalttı ve atmosferinin alt tabakalarına kadar indirdi. Gövdenin iki yanında bulunan kanatları açtı ve az bir enerjiyle havada süzülmeye başladı. Bilgisayar verilerinin de onayladığı bölgenin üzerinde uçuyordu şimdi. Monitörde gördüklerini çıplak gözle de görmek istiyordu. Gördüğü maviliğin kocaman bir göl ya da küçük bir deniz olarak adlandırılabileceğini yaklaşınca anlamıştı. Dikkatli bakınca ilkel yapılar gördü. Yapıların çevresinde de iki ayağı üzerinde yürüyen canlıları fark etti. İşte o zaman bir zafer kazandığını anlamıştı. Utanmasa –ve her hareketini kaydeden kameralar olmasa dans edecekti. Sayaca baktığında zamanının yakın temas için yeterli olduğunu gördü. İnebileceği bir yer bulmaya kalmıştı. Hata payını en aza indirmek için gözlemlerini sürdürmeye karar verdi.

            Bir süre izledi yerleşim yerinin toprak ve taştan yapılmış evlerini, eğri büğrü ve tozlu sokaklarını, meydanlarını. Öyle çok kalabalık değillerdi, üstelik insana benzer bir yapıdaydılar. Omurgaları vardı, iki ayakları üzerinde yürüyorlardı. Kaba, ağır ve hantal hareket ediyorlardı ama üzerlerine hayvan postlarından giysi giyebilecek kadar medenilerdi. Demek ki alet kullanmayı öğrenmişlerdi. Adamın aklından kendi ırkının avcı toplayıcılıktan tarım toplumuna geçtikleri dönemler geçti. Kadim toplumlarını ne kadar çok andırıyorlardı. Bir zaman arandı, görevinin ilk aşamasını tamamlamıştı ve şimdi yapabileceği birini bulması gerekiyordu. Gördüğü tipler birbirlerine o kadar çok benziyorlardı ki belli bir seçim yapmadan içlerinden birini hedeflemeyi düşündü. Birden irkildi, izleniyormuş hissine kapıldı. İşte o zaman kulübelerin birinden çıkan zayıf uzun boylu genci gördü. Bakışları gökyüzüne kilitlenmiş gibiydi. Bu kadar yüksekte seyrederken kendisini görmesine imkan yoktu. Aracını yavaşça hareket ettirdi.  Genç adamın bakışları da hareket etti. İşte hedefini bulmuştu. Yavaşça uzaklaştı ve alçaldı. Adam da peşinden gelmeye başlamıştı. Kabilesinden iyice uzaklaştıklarını inandığında inişi gerçekleştirdi.

Havanın aydınlanmaya başladığı saatlerde herkes köyün meydanında toplanmıştı. Dün gece uzaklaşan köyün zayıf genci toplanan kalabalığa hitap edeceğini söylemiş, “Size müjdem olacak” demişti. Diğerleri şaşırmıştı. O iki büklüm duran zayıf ve hasta kişi gitmiş yerine dimdik duran, ne istediğini bilen sağlam iradeli biri gelmişti.  Toplanan kalabalığa dönerek konuşmaya başladı

“Dün gece dünyamıza bir Tanrı geldi. Ve ben dün gece gökyüzünden gelen Yüce Tanrı’yla görüştüm. Artık Onun tarafından seçilmiş biriyim. Sağ omzunu açtı. Omzunda küçük bir nokta kadar iz vardı. Uzun saçlarını topladı ve ensesini açtı. Ensesinde küçük bir kesik vardı. “Yaşadığımız hayatı kolaylaştıracak fikirler verdiler bana. Artık aletlerimizi kemiklerden ve taşlardan yontmayacağız. Elinde sarı bir metal belirdi. Bu maden ve ben onu nasıl elde edeceğimizi, nasıl işleyeceğimizi biliyorum. Bunlar yaşantımızı kolaylaştıracak. Ama önce sizlere O’nun direktiflerini ileteceğim… Öldürmeyeceksiniz… Çalmayacaksınız…” 

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın